31 Ağustos 2011 Çarşamba

Bergama'da Halıcılığın Tarihsel Gelişimi


Halı dokuyuculuğunun Anadolu'da eski bir gelenek olduğu bilinmektedir. Geleneğe bağlı üretilen halılar zaman içinde gelişerek ve değişerek günümüze kadar gelebilmiştir. Bu süreçte halıcılık alanında yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda da halılar dokundukları yörelerin isimleri ile adlandırılmış ve böylece halıları tanımlamada bir sınıflandırma getirilmiştir. Batı Anadolu'da da, aralarında Bergama'nın da bulunduğu birçok ünlü halıcılık merkezi vardır.

Bergama yöresinde, geçim kaynaklarının kısıtlı olması, hem kadının hem de erkeğin beraber çalışmasını zorunlu kılmıştır. Konargöçer yaşam tarzını benimsemiş yörüklerden oluşan halkın, yaz ve kış aylarında yaşam alanlarını iklime uygun yerlerde seçmeleri, dolayısıyla yaşam şartlarının ağır olması, günlük kullanımdaki

29 Ağustos 2011 Pazartesi

Türkiye’deki Cami Halısı


Halı konusunda özellikle Türkçe yayınlanmış kaynaklara baktığımızda yazarlarının genelde farklı uzmanlık alanlarından olduğu dikkati çekmektedir. Bu alanda yapılan ilk yayınlar incelendiğinde, o dönemin koşullarının ve eldeki
            kaynakların azlığı nedeniyle bilgi aktarımında eksikliğinin varlığı dikkati çeker. Ancak teknik bilgilerle donatılmış ve tasarım eğitimi almış kişilerin de bu alana

yönelik yayınlar yapması sonucu konu belirli bir tartışma zeminine çekilmiştir.
İncelenen yayınlarda karşılaşılan bilgi değişiklikleri bu alandaki bazı sorunları karşımıza çıkarmaktadır. Bunlardan ilki ve en önemlisi, yöresel deyimleri karşılayan ortak bir terminolojinin belirlenememiş olmasıdır. Örneğin; dokuma işleminin gerçekleşmesi için gerekli temel malzeme, aynı zamanda dokumanın iskeletini de oluşturan çözgü ve atkı iplikleridir. Dokumanın türü ne olursa olsun boyuna gelen ipliklere "çözgü", enine atılan ipliklere de "atkı" denilmektedir. Bu adlandırmayı karşılayan terimler yörelere göre değişiklikler göstermekle birlikte kaynaklarda en çok karşımıza çıkan, çözgü yerine "arış", atkı yerine ise "argaç" kelimesinin kullanılmasıdır. Oysa Oktay Aslanapa ve Yusuf Durul'un "Selçuklu Halıları (Başlangıçtan 16.y.y. Ortalarına Kadar Türk Halı Sanatı.) İstanbul 1973." adlı yayınında ve Oktay Aslanapa'nın halıya ilişkin yayınlarında ise çözgüye "argaç", atkıya "arış" denilmektedir. Bu yanlışlar 1960'lı, 1970'li yıllardaki yayınlarda da yer almaya devam etmiştir. Eksik ve yanlış olarak nitelendirilen bilgiler arasında öncelikli olarak halıda düğüm ve kalite konusu gelmektedir. Halı düğümlerinin çizimleri ilk yayınlarda yanlış yer almış ve sonraki yayınlarda hep bu yanlış devam ettirildiği için ancak son yıllarda düzeltilme yoluna gidilebilmiştir.

1930'lu yıllarda ülkemizde halı ve diğer geleneksel dokumalara ilişkin yapılmış yayınlarda, araştırmacıların bu alanda ilk yayınları yapanlar olması sebebiyle bir takım güçlükleri olmuştur. Daha sonraları bu alanda yayın yapanlar, uzun süre sözü edilen bu yayınlardan yararlandıkları için bilgiler hep birbirinin tekrarı niteliğinde ortaya çıkmıştır. Konu Bergama halıcılığı özelinde ele alınarak kaynakça araştırması yapıldığında da karşılaşılan durum pek farklı değildir. Elde edilen bilgiler ışığında Bergama halıcılığının ne olduğu sorgulandığında somut verilere ulaşmak bir hayli zordur. 1980'li yıllardan itibaren yöre halıcılığı ile ilgili alan araştırmasına yönelik yapılmış yayınlar bir tarafa ayrıldığında, Bergama halıları ile ilgili elde edilen bilgiler, yukarıda da anlatıldığı gibi Türk Halı Sanatını sanat
tarihi penceresinden irdeleyen kaynakların birebir tekrarından ibarettir. Ancak 32 yıl boyunca Bergama Arkeoloji ve Etnografya Müzeleri Müdürlüğü görevini de yürüten ve kendini Bergama'ya adamış bir araştırmacı olan Osman Bayatlı'nın eserlerini ayrı değerlendirmek gerekmektedir. Bergama'yı birebir yaşayarak, gördüğü ve edindiği bilgileri 1950'li yıllarda kaleme alan Bayatlı'nın eserleri, bugün yöre ile ilgili araştırma yaparken birer belge niteliği taşımaktadır. Osman Bayatlı'nın "Bergama'da Yakın Tarih Olayları 18. ve 19. Yüzyıl" (ikinci baskı, İzmir 1997) adlı eserinden, yörede hayvancılığın, dolayısıyla da halı ve kilim dokuyuculuğunun en önemli geçim kaynaklarından olduğu öğrenilmektedir.
Osman  Bayatlı  "Bergama'da  Dokumacılık"  adlı  makalesinde yörede
dokuyuculuğun durumu ile ilgili şu bilgilere yer vermektedir.
"Bugün ise Bergama'nın ancak üç bölgesinin bazı köylerinde dokumacılık kalmıştır... Kozak, Yuntdağ ve Yağcıbedir... Yuntdağ, Bergama'nın güneyinde 1084 rakımlı yaylada bulunan 60 kadar köyden bilhassa Seklik, Atçılar, Sarıahmetler, Maldan, Süngülü, Pınarköy, Karahüseyinli, İsmailli, Bayramcılar ve Yeniceköy'de
18
halı, kilim ve torba dokunmaktadır."

Nigar Özhan'ın "Bergama'da Eski ve Yeni Halıcılık" adlı makalesinde şu
bilgiler dikkati çekmektedir:
"XIX. Asır sonlarına kadar Bergama ve köylerinde hemen hemen her evde dokuma tezgahı bulunmakta idi. Bugün ise Bergama'nın ancak üç bölgesinin bazı köylerinde dokumacılık kalmıştır. Bergama'nın güneyinde 1084 rakımlı yaylada bulunan 60 kadar köyden bilhassa Seklik, Atçılar, Sarıahmetler, Maldan, Süngülü, Pınarköy, Karahüseyinli, İsmailli, Bayramcılar ve Yeniceköy'de halı, kilim, heybe ve torba dokunmaktadır. Yuntdağı'da dokunan halılar deveboynu, yeşilbaş ve düz biçim isimlerini alırlar. Renkler koyu kiraz kırmızısı, koyu mavi ve natürel devetüyü rengidir."19
Bir başka yazar Fatma Akbil ise "Bergama Dokumaları Cicim - Sili" adlı makalesinde yöre dokuyuculuğu ile ilgili şu bilgileri aktarmıştır;"Bergama'nın güneyindeki 60 kadar Yörük köyünden bilhassa Hacıömerli,  Seklik, atçıları örüldüğü gibi 1980 - 1990'lı yıllara gelinceye kadar yörede alan araştırmasına yönelik yapılmış çalışmaların azlığı sebebiyle, elde edilen bilgilerde Osman Bayatlı'nın makalesine atıflar yapılmış ve araştırmacılar bu makaledeki bilgilerle yetinmek durumunda kalmışlardır. Ancak 1980'li yıllardan sonra yörede yapılan alan araştırmasına yönelik çalışmalar incelendiğinde, dokumaların yerel adlandırmalarıyla birlikte renk, motif ve kompozisyon gibi ayırıcı özelliklerinin irdelendiği görülmektedir. Örneğin, Prof.Dr.Bekir Deniz'in "Kozak (Bergama) Yöresi Halıları"21 adlı makalesi alana yönelik bir çalışma olması sebebiyle yöre dokumalarının daha iyi tanınmasına ve tanıtılmasına yardımcı olmaktadır. Yazıda kısaca yöre dokuyuculuğunun tarihçesinin ardından yörede kullanılan boyarmaddeler tanıtılmış, dokumalar motif ve kompozisyon özellikleri açısından irdelenmiş ve yerel
22
adları ile birlikte verilmiştir.
Kaynaklarda, genel olarak Bergama'ya atfedilen halılara bakıldığında, dokuma merkezinin kesin olarak tespit edilemediği görülmekle birlikte, renk, motif ve kompozisyon gibi ayırıcı özelliklerinden dolayı "Bergama'da dokunmuş olabileceği" ifade edilmektedir. Burada karşılaşılan en büyük sorun, yöresi ne olursa olsun kültürün maddi ürünleri arasında yer alan halı ve düz dokumalara gerektiği önemin ve özenin gösterilmemiş olmasıdır. Sahip olunan bu değerlerin envanter kayıtlarının tutulması, gelecek kuşaklara ve genç araştırmacılara yazılı bilgi aktarımının yanında görsel malzemenin de aktarılmasıyla, bir dönemin yaşayış ve
kültürüne de ışık tutmada kaynak olacaktır. Böyle bir sorumluluk bilinciyle D.E.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü öğretim üyelerinden oluşan bir ekip 1999 - 2001 yılları arasında, İzmir ve çevresindeki halı üretim merkezlerinde yaşayan ailelerde ve özel koleksiyonlarda yer alan Türk halı örneklerinin belgelenmesi ve desen arşivinin oluşturulmasına yönelik bir proje hazırlamışlardır. İzmir Merkez, Kula, Bergama, Ödemiş ve Bayraklı ilçelerinde yapılan araştırmalarda ailelerle birebir görüşülmüş, sahip oldukları dokuma örnekleri, ait oldukları yöre, dokuma tekniği, hammadde, desen ve kompozisyon özellikleri gibi birçok belirleyici özellikleri açısından belgelenmiştir. Proje kapsamında, toplam 157 halı ve 31 düz dokuma örneği belgelenerek teknik analizleri yapılmış ve kimlik formlarına bilgiler işlenmiştir. Ayrıca projeyi tanıtan bir makale İzmir - Kent Kültürü Dergisinde yayınlanmıştır.

Günümüzde geleneksel Türk sanatlarının tek bir kişi, kuruluş ya da uzmanlık alanıyla aydınlatılamayacağı bir gerçektir. Bu ürünler kültürümüzün bir parçası olması nedeniyle hepimizin sorumluğundadır ve korunup yaşatılabilmeleri, gelecek nesillere doğru bir şekilde aktarılabilmeleri için birçok uzmanlık alanının bu konuda birlikte çalışması bir zorunluluktur.

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Bergama Halıcılığı ile ilgili Kaynakça Bilgileri

Türk halı sanatına ilişkin yayınlarda yer alan bilgiler ışığında, bu dokumaların kullanım eşyası olarak insan yaşamındaki yerinin ve teknik özelliklerinin sonraki kuşaklarca doğru algılanmasını sağlamak bakımından neler yapıldığının tartışılması gerekir. Burada, toplumun günlük yaşamında yer alan, daha çok köy yerleşmelerinde üretilen ve toplumun hemen hemen her kesiminde kullanım alanı bulan halı dokumaların hangi özelliklerinin ön planda olduğu düşünülmelidir. Yine düşünülmesi gereken, halı dokumaların tarihsel süreçte Türklerle olan bağı kadar, bu dokumaların ticari yönünün varlığıdır. Söz konusu dokumaların düşünülmesi gereken bir başka özelliği ise sanat yönüdür. Dolayısıyla sanat tarihi, tasarım, halkbilimi, antropoloji, ev ekonomisi, sosyoloji gibi birçok sanat ve bilim dalı bu alanla ilgilenmektedir.10
Son yıllarda ülkemizde halı sanatı ile ilgili yayınlanmış kaynakların sayılarının gün geçtikçe arttığı görülmektedir. 1930 - 1940'lı yıllarda yöresel araştırmaların azlığı nedeniyle Bergama halıcılığını açık olarak tanımlayacak bilgiler neredeyse yok denecek kadar azdır. Türk halı sanatı tarihi içindeki yeri ve önemi sebebiyle, Batı Anadolu halıcılığı ile ilgili bilgiler hemen hemen tüm kaynaklarda yer alırken, bölgede bulunan halı dokuma merkezleri de bu başlık altında tanıtılmıştır. Bunların arasında Bergama halıcılığı da yer almaktadır.
Halı sanatı ile ilgili 1930-1970 yılları arasında yayınlanan, Kazım Dirik "Eski ve Yeni Türk Halıcılığı ve Cihan Halı Tipleri Panoraması" (İstanbul 1938), Kenan Özbel "Anadolu Halı Seccadeleri" (Ankara 1949) ve "Anadolu Tefriş Halıları" (Ankara 1949), Kurt Erdmann "Der Türkische Teppich des 15 Jahrhunderts, 15. Asır Türk Halısı. Çev.: Haldun Taner" (İstanbul 1957), Güngör Işıksaçan "Batı Anadolu'nun Başlıca Halı Merkezlerinde İmal Edilen Halıların Desen ve Kaliteleri Üzerinde Araştırmalar" (doktora tezi, İzmir 1964), Besim Atalay "Türk Halıcılığı ve Uşak Halıları" (Ankara 1968) gibi kitaplar yer almaktadır. 1970-1990 yılları arasında ise halı sanatı ile ilgili ana başvuru kaynakları arasında da ilk sıralarda yer alan Oktay Aslanapa ve Yusuf Durul'un "Selçuklu Halıları (Başlangıçtan 16.yy. Ortalarına Kadar Türk Halı Sanatı)" (İstanbul 1973), Şerare Yetkin'in "Türk Halı Sanatı" (İstanbul 1974) ve Oktay Aslanapa'nın "Türk Halı Sanatının Bin Yılı" (İstanbul 1987) gibi yayınlar bu alana eklenmiştir. O dönemlerde söz konusu yayınları yapan yazarların uzmanlık alanları gereği, Türk halı sanatı sanat tarihi açısından ele alınmış, gelişim süreci kronolojik olarak incelenmiş, halıların tanımlanabilmesi ve sınıflandırılabilmesi için sonraki yıllarda yanlışlığı ifade edilse de bir dönem literatüre yerleşen bazı adlandırmalar yapılmıştır. (Holbein Halıları, Loto Halıları gibi). Halıcılığa ait ana başvuru kaynakları arasında sayılan yayınlarda yer alan bilgilerin, sonraki yayınlarda aynen tekrar edildiği görülmektedir. Ancak, son yıllarda alan araştırmasına yönelik yapılmış yayınlar, bize yöresel halılarının son yıllardaki durumu ile ilgili bilgi vermektedir. Bu sebeple Bergama halıcılığı ile ilgili kaynaklar araştırıldığında, farklı uzmanlık alanlarına ait yayınları taramak gerekliliği ortaya çıkmıştır. Örneğin; her ikisi de sanat tarihi profesörü olan, Prof.Dr. Oktay Aslanapa "Türk Halı Sanatının Bin Yılı" ve Prof.Dr. Şerare Yetkin "Türk Halı Sanatı" adlı eserlerinde, Türk halı sanatının tarihsel gelişim sürecini işlemiş ve bu yayınlar Türk halı sanatı ile ilgili yapılmış ana kaynaklar arasında yerini almıştır. Sosyolog Sencer Ayata "Kapitalizm ve Küçük Üreticilik - Türkiye'de Halı Dokumacılığı" ve Ziraat Fakültesinde profesör olan Tevfik Eşberk "Türkiye'de Köylü El Sanatlarının Mahiyeti ve Ehemmiyeti" adlı eserlerinde, Türkiye'de halı üreticiliğini, ev sanayi ve aile ekonomisi açısından ele alarak değerlendirmişlerdir. Böylece Bergama halıcılığı ile ilgili, geniş bir yelpazede ele alınan kaynakça araştırmasında, her alanın uzmanının konuyu irdelerken kendi terminolojisini kullandığı ve dolayısıyla bu alana yönelik yapılmış yayınlarda ortak bir dilin oluşturulmamış olduğu görülmüştür. Bu sebeple kaynakça incelemesi el halıcılığı genelinde ele alınmıştır.
Farklı uzmanlık alanlarından birçok bilim insanı ve uzman tarafından bu alana yönelik yapılmış yayınlar, içerikleri açısından genel hatlarıyla incelendiğinde dört grup altında toplanabilir. Bu gruplardan ilki, el halıcılığını sanat tarihi boyutuyla inceleyen kaynaklardan oluşmaktadır. Örneklemek gerekirse, Kazım Dirik "Eski ve Yeni Türk Halıcılığı ve Cihan Halı Tipleri Panoraması" (İstanbul 1938), Kurt Erdmann "Der Türkische Teppich des 15 Jahrhundert, 15. Asır Türk Halısı. Çev.: Haldun Taner" (İstanbul 1957), Oktay Aslanapa "Türk Halı Sanatı" (İstanbul 1972), Şerare Yetkin "Türk Halı Sanatı" (İstanbul 1974) ve Oktay Aslanapa "Türk Halı Sanatının Bin Yılı" (İstanbul 1987) gibi yayınlar bu grup içinde ele alınan yayınlardır. 1980'li yıllara gelinceye kadar, yöresel araştırmaların azlığı nedeniyle, yayınlardaki bilgilerin birbirinin tekrarı niteliğinde olduğu görülmektedir. Aynı zamanda bu yayınlarda, 15 - 16. yüzyılda üretilen halı örneklerinin Avrupalı ressamların tablolarında yer alması sebebiyle, bu halılar "Holbein", "Lotto", "Crivelli" halıları gibi adlandırmalarla tanımlanarak sınıflandırılmıştır. Her ne kadar günümüzde bu alanda araştırma yapan kişiler tarafından bu adlandırmanın yanlışlığı kabul edilse de bir dönem bu yanlışlık aynen tekrar ettirilmiştir.
İkinci grup olarak değerlendirilen yayınlar, el halıcığını kültürel veya ekonomik yönüyle inceleyen kaynaklardan oluşmaktadır. Örneğin, İsmail Öztürk "Ege Bölgesi Halıcılığının Demirci ve Gördes Örneğinde Halkbilimsel Açıdan İncelenmesi." (23-25 Kasım 1983-İzmir), Sencer Ayata "Kapitalizm ve Küçük Üreticilik - Türkiye'de Halı Dokumacılığı" (Ankara 1987), Önder Küçükerman "Batı Anadolu'daki Türk Halıcılık Geleneği İçinde İzmir Limanı ve İsparta Halı Fabrikası" (İstanbul 1990), bu grup içinde ele alınan yayınlardır. Ayrıca bu grup içinde özellikle 1980'li yıllardan itibaren giderek yoğunlaşan yöresel halkbilimi araştırmalarının bilimsel toplantılarda bildiri olarak sunulması ve bu bildirilerin kitap bütünlüğünde yayına dönüşmesi ile birlikte bu alana yönelik oldukça fazla bir birikim sağlanmıştır.
Üçüncü grup olarak değerlendirilen yayınlar, el halıcılığını hammadde, dokuma tekniği ve dokumada kullanılan araçlara göre inceleyen kaynaklardan oluşmaktadır. Tevfik Eşberk "Türkiye'de Köylü El Sanatlarının Mahiyeti ve Ehemmiyeti" (Ankara 1939), Kenan Özbel "Anadolu Halı Seccadeleri" (Ankara 1949), Kenan Özbel "Anadolu Tefriş Halıları" (Ankara 1949), Güngör Işıksaçan "Batı Anadolu'nun Başlıca Halı Merkezlerinde îmal Edilen Halıların Desen ve Kaliteleri Üzerinde Araştırmalar" (Doktora Tezi, îzmir 1964), gibi yayınlar bu grup içinde ele alınan yayınlara örnek verilebilir.

Dördüncü grup ise, tanıtıma yönelik hazırlanmış kataloglardan oluşmaktadır. Kültür Bakanlığı'nın yayınladığı beş ciltlik Halı Kataloğu "Turkish Handwoven Carpets Catalogue", Sümerbank Genel Müdürlüğünün yayınladığı "Eski Türk Halılarından ve Kilimlerinden Örnekler" (îstanbul 1961), "Turkish Flat Weaves and Carpets" by Ersu Pekin, "Main - D'oeuvre Tapis Turcs Contemporains" Hazl.: Uğur Ayyıldız, "Manisa Yöresi Halıları Sergisi-Rugs Exhibition of Manisa Region" (Katalog - Manisa 1986) ve Belkıs Balpınar-Udo Hirsch "Halı Müzesi Kataloğu, (Vakıflar Genel Müdürlüğü)" (Almanya 1989) gibi kataloglar da bu gruba giren yayınlara verilebilecek örnekler arasındadır.

Prof. Dr. Bekir Deniz, Türk Dünyasında Halı ve Düz Dokuma Yaygıları, Ankara 2000, adlı kitabında bu alanda çalışanları tanıtmaktadır. Türk halıları ile ilgili ilk çalışmayı yapan yabancıları belirttikten sonra, Türkiye'de bu konuda emeği geçenlerden ve yayınlardan söz etmektedir. îlk çalışma yapanlar arasında Prof. Dr. Oktay Aslanapa, Prof. Dr. Tevfik Eşberk, Prof. Dr. Şerare Yetkin gibi bilim insanları ve Kenan Özbel, Yusuf Durul, Osman Bayatlı, Besim Atalay gibi uzmanlar, son yıllarda ise Prof. Dr. Örcün Barışta, Prof. Dr. Bekir Deniz, Prof. Dr. Neriman Görgünay Kırzıoğlu, Prof. îsmail Öztürk gibi bilim insanları ve Güran Erbek, Fahrettin Kayıpmaz ve Naciye Kayıpmaz gibi uzmanlara yer vermektedir. Kitabın girişinde halı kelimesinin kökenine ilişkin bilgiler verdikten sonra, Halı sanatı ile ilgili çalışmalar çok yenidir. Özellikle XX.y.y. başlarında batılılar arasında başlayan Türk halı sanatına duyulan ilgi, giderek Türk bilim adamlarını da sarmış, XX.y.y.'ın son çeyreğinde ise halının yanında Türk düz dokuma yaygıları da ilgi odağı haline gelmiştir demektedir.
Halılara ilişkin ülkemiz araştırmacılarınca hazırlanan yayınlarda, dokumaları açıklayan bilgiler, yöresel araştırmaların azlığı ve dolayısı ile yerel deyimlerin yeterince bilinmemesi nedeni ile teknik ve kullanım alanına yönelik tanımlamalarla sınırlı kalmıştır. Ticari amaca dönük üretimlerdeki tanımlamalarla toplumun kendi gereksinimleri için üretilen ve günlük yaşam içinde kullanım alanı bulan üretimlerdeki tanımlamalar zamanla birbirinin içine girdiğinden halıların hem üretimine hem de kullanımına ilişkin adlandırmalarda ortak dilin oluşması güçleşmiştir. Bu konuda bazı kaynaklarda şu bilgiler yer almaktadır:

"Halı yere yaymak ve duvarları kaplamak için örme veya düğümler bağlamak suretiyle yünden veya ipekten dokunan muhtelif boyda örtülerdir. (Fransızca tapis)...Bunlara kilim de denir... Halılar, yapılış tarzına göre başlıca iki türe ayrılır. Birisi dokuma halı ( Fransızca tapis tissé) diğeri örme halı (Fransızca Tapis noué) dır. Dokuma halılara kilim denir...Örme halılar. (çözgü) iplikleri üzerine istenilen resme göre renkli yün ipliklerinden kısa kısa kesilerek düğümlenmek suretiyle vücuda getirilir. Bu düğümlenen ipliklerin uçları kesilerek kadife gibi tüylü bir satıh hasıl edilir. Halılar, büyüklüklerine ve kullanılacakları yere göre de nevilere ayrılır. Döşek halısı, yer halısı, minder halısı, duvar halısı, namaz halısı (seccade). Bir odayı döşemek için kullanılan halı takımları ekseriya dört parçadan ibaret olur ki bunlardan odanın ortasına konulana orta halısı veya meyane, iki yanlara konulan uzun halılara kenar halısı veya kenare ve pencereler önünde sedirin bulunduğu tarafa konulana da baş halı veya serendaz denir. Bunların dördüne deste tabir olunur."

"Kilim, çok eskiden yerde bağdaş kurarak oturmada, yerle insan vücudu arasına olası ısı farklarının giderilmesi ve temizlik amacıyla yapılmış, üzeri tüysüz dokuma bir yaygıdır. Halı ise üzeri tamamen bir kadife gibi duran"Yabancı dillerde kilimlere de halı adı verilmektedir. Bu iki dokuma arasındaki farkı: Dokuma halı= kilim, ilmikli halı= halı olarak ayrı ayrı terim kullanarak belirtirler. Anadolu'da gerek halk, gerek bunun ticaretiyle meşgul olanların dilinde böyle bir ayırmaya rastlanmaz. ■■ Halı: Kilimlere ilmek atılmak suretiyle daha sık ve daha dayanıklı, istenilen süslerin daha kolay yapılması fikri ile meydana gelmiştir... Anadolu halıları imal edildikleri muhitlere göre gruplara ayrılır. Bunlar da; saray, tüccar ve ev halıları olarak üç grupta incelenebilir." 14

"Bir evin teşkilatına göre muhtelif eşyalarla, zamanın ihtiyacına uygun olarak, oturulabilecek halde tanzimine döşenmiş denilir. Kullanılacağı yerlere göre yapıla gelmekte olan bu eşyalar ayrı ayrı isimler alır. Devir ve millet zevklerine göre de bir üslup taşır. Bir evin tefrişini temin eden halılar, taban, sedir, yastık, yol, minder ve parçalardan ibarettir. Bunların tümüne veya bir oda için kullanılanlarına takım adı verilir. Türk evlerinin inşa ve dahili teşkilatlarına göre kullanılan halıları tefriş halıları adı altında sınıflandırmaya çalışmaktayız. Taban halıları, yere serilen halıların umumuna taban halıları denir. Ayak halıları, biri saf nail adı verdiğimiz kısma (ayakkabılık) diğeri de saf nail'den odaya girilince kapı önüne serilir. Cihannüma halıları, evlerin cihannüma adı verilen yazlık kısmına serilen bir tür taban halısı diyebiliriz. Sedir halıları, odanın oturmaya mahsus ve zeminden 20-30 cm. yüksekliğinde ve 50-70 cm. eninde yapılan yerlerine kerevit ya da sedir denir. Bu sedirin üzerine serilen halılara sedir halısı denir... "15

"Yüzü muhtelif desenlerle süslü, yere yaymak, mobilya üstüne serilmek ve duvarlara süs olarak asılmak için yapılan örme veya düğümlü, çeşitli büyüklükteki örtülere halı adı verilir. Halılar yapılış tarzlarına göre başlıca iki çeşide ayrılır. Biri dokuma halı, öteki örme halıdır. Dokuma halılara kilim denir."

25 Ağustos 2011 Perşembe

Bergama Hakkında Bilgi


îdari açıdan İzmir'e bağlı bir ilçe olan Bergama, Ege bölgesinin kuzeyinde, Bakırçay Havzasında kurulmuş eski bir uygarlık merkezidir. Bergama ilçesini kuzeydoğuda Turanlı bucağı, kuzeybatıda Kozak bucağı, batıda Dikili ilçesi, güneydoğuda Kınık ilçesi ve güneybatıda Zeytindağ bucağı çevrelemektedir. İzmir il merkezine uzaklığı 107 km. olan Bergama'nın, Merkez bucağı, Göçbeyli, Yukarıbey (Kozak), Dereköy, îsmailli, Zeytindağ olmak üzere 6 bucağı ve 116 köyü bulunmaktadır.1 2000 genel nüfus sayımına göre ilçenin toplam nüfusu 106536'dır. Bu nüfusun 52173'ü şehir merkezinde, 54363'ü köylerde yaşamaktadır.2
Bergama'nın, sahip olduğu bazı Neolitik buluntulardan3 tarih öncesinden beri insanların yaşadığı bir yer olduğu bilinmektedir. Bergama özellikle M.Ö. îkinci yüzyılda Toros Dağlarına kadar bir bölgede egemenliğini sürdüren ve kendi adıyla anılan Bergama Krallığı'nın merkezi olmuştur.
Uzun yıllar Bizans İmparatorluğu'nun egemenliğinde kalan Bergama'ya 1300'lü yılların başından itibaren yavaş yavaş Türkler yerleşmeye başlamıştır. Böylece kentin bir bölüm halkı Bizans İmparatorluğu'nun başka yerlerine göçmüş ve Bergama giderek terkedilmiştir. Anadolu Selçuklu Devleti kurulduğunda Bergama idari açıdan henüz Bizans'ın elindedir; Türk topraklarına kesin olarak katılmamış olmasına rağmen, çevresindeki bölgeler Türk beylerinin egemenliğinde olduğundan, Bizans'ın güdümünden çok uzaktır. Tarihi kaynaklardan edinilen bilgiye göre, Haçlı seferleri ile Bizans'ın Batı Anadolu'ya yeniden yerleştiği bir dönemin ardından Anadolu'da Beylikler Dönemi başladığında, Bergama önce Menteşe Beyliği tarafından ele geçirilir ve Menteşelilerin elinde çok az kalarak 14. yüzyılın ilk yıllarında (Karasi Beyliğinin kurulduğu 1306 yılından hemen sonra) Karasiler tarafından alınır. Karasi Beyliği idaresinde olan Bergama, Bergama emirinin ölümünden sonra (1341) Bergama Osmanlıların eline geçer. 16.y.y.'dan 19.y.y. ortalarına kadar olan bir dönemde Bergama'ya bağlı nahiyelerin farklı yönetimlere bağlanması sonucu bölgede idari açıdan bir bölünme görülmektedir. 1880 yılında yapılan yeni bir idari değişiklik ile İzmir'e bağlanan Bergama kazasının, Nefs-i Bergama (Merkez), Ilıca-ı Bergama (Turanlı), Nevahi-i Bergama (Kınık), Kiliseköy (Reşadiye - Zeytindağ), Ayazmend (Altınova), Kozak, Dikili, Çandarlı olmak üzere, idari bölünüşü Cumhuriyet dönemine kadar bazı değişiklikler dışında aynen korunmuştur. Cumhuriyet döneminde Bergama'ya bağlı bulunan yerlerin bazılarında sadece isim değişiklikleri yapılmış, ancak Bergama ve çevresi hep "Bergama" olarak anılmıştır.
Bergama ve çevresinde çoğunlukla konar-göçer yaşam tarzını benimsemiş yörükler yaşamaktadır. Dolayısıyla kaynaklardan edinilen bilgilere göre; 16. yüzyılda Bergama civarında Bayat, Kayı, Döğer, Dodurga, Avşar, Beğ-dili, Karkın, Bayındır, Salur, Eymür, Yüreğir, İğdir ve Kınık Yörükleri bulunmaktadır.4
1864 yılından itibaren Saruhan yönetimine bağlı bulunan oymakların ya yerleşmiş ya da yerleşmek üzere oldukları görülmektedir. Bu bölgede aşiretler genellikle Yunt Dağı ve Nif'e (Mustafa Kemal Paşa) yerleşmiş veya yerleştirilmişlerdir. 1864-73 yılları arasında yerleşmiş veya yerleşmek üzere olan oymakların sayısı ise 39'dur. 1858-64 yılları arasında Balıkesir bölgesinde (Edremit, Bergama) yaşayan aşiretler 40'a yakın yerde köy oluşturmak üzere iskân mahalleri kurmuşlardır. Karasi bölgesindeki aşiretlerin en ileri gelenleri Akçakoyunlu, Burhanlı, Caferli, Çepni, Hardal, Karakeçili, Kılaz, Kubaş, Söğütlü, Yaycı (Yağcı) Bedir aşiretleridir. Bunlar, köyler oluşturacak şekilde ayrılarak Karasi bölgesine yayılmışlardır. Karakeçili aşiretinin bir kısmı Saruhan ve Hüdavendigar vilayetleri ile diğer sakin oldukları yerlerde dağınık olarak iskân edilmişlerdir. Bütün bu aşiretler Edremit'in kuzeyinden doğusuna ve güney batısından doğuya doğru uzanan Musluk, Kazdağı, Atkayası, Hisardağı, Eybek Dağı yamaçlarında yurt tutmuşlardır.6 Buna göre Çepniler: Pınarköy, Yalnızev, Narlıca, Sarıdere, Büyükoba; Hardal: Hasanağa, Merdivenli; Dericili: Tekkedere, Çalıbahçe, Bahçedere, Öküzköy; Kağan: Katıralan, Kıtyayla, Uzunburun, Tilkitepe; Çaparlı: Örlemiş, Kızıltepe, Kilimalanı;
Karakocalı: Necikler; Yağcıbedir: Kocaoba, Kıroba, Samanlık, Yenice, Çağlan, Çakırlar, Yanıgöde; Kılaz: Mezarardı, Kıranlı, Çamoba, Durmuşlar; Harmanlı: Menemen tarafında; Karakeçili: Çaltıkoru'ya yerleşmişlerdir. Ayrıca 1864 yılından itibaren yerleştirilen yörük aşiretlerinin dışında, Bergama bölgesinde bu tarihten önce yerleşmiş Tahtacı Türkmen, Kızılkeçili, Kaşıkçı, İnceoğlan-Gaylan gibi aşiretler bulunmaktadır.
Cumhuriyet döneminde, 24 Nisan 1924 tarihli 491 sayılı Teşkilat-ı Esasiye Kanununa göre, Anadolu'daki sancaklar vilayet adını almış, İzmir Merkez Sancağı da İzmir Vilayeti haline getirilmiştir. Vilayete Bayındır, Bergama, Çeşme, Foça, Karaburun, Kemalpaşa, Kuşadası, Menemen, Ödemiş, Seferihisar, Tire ve Urla olmak üzere 12 ilçe, 28 bucak, 709 köy bağlanmıştır. Bergama 19.yüzyıldan beri sahip olduğu 7 nahiyesini aynen korumuştur. 1928 yılından sonra kazanın idari taksimatı tekrar değişmeye başlamış, Dikili Bergama'dan ayrılarak kaza olmuş, Çandarlı da Dikili'ye bağlanmıştır. 1940 yılında ise Kınık bucağı kaza olmuş ve bugünkü idari yapıya ulaşılmıştır. Bugün Bergama'nın, Merkez bucağı, Göçbeyli, Yukarıbey (Kozak), Dereköy, İsmailli, Zeytindağ olmak üzere 6 bucağı ve 116 köyü bulunmaktadır.7
7 Gözde Emekli; a.g.e., s.61.



Bergama'nın ana geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Tarım ürünlerinin çoğu İzmir'e satılmış, bazen de Avrupa'ya ihraç edilmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında tarımsal faaliyetlere yardımcı olmak, ek gelir sağlamak ve taşımacılıkta kullanmak amacıyla büyük baş hayvan beslenmiştir. Bergama'da büyük baş hayvan yetiştiriciliğinin yanı sıra sürü hayvancılığı da yapılmış, koyun yetiştiriciliği oldukça ilerlemiştir. Koyun sürüleri yörede önemli bir yere sahiptir ve Midilli ile Dağlıç Bergama yöresinin en önemli koyun cinsleridir. Yunt ve Kozak yaylasındaki dağlarda ise önemli sayılabilecek miktarda keçi bulunmaktadır. Ticari olarak satışlarının da yapıldığı Bergama'da hayvan yetiştiriciliğindeki amaç, aynı zamanda hayvansal ürünlerden de yararlanmaktır. Bu sebeple hayvanların etinden, sütünden ve yünlerinden de yararlanılmıştır. 1939 yılına ait bir kaynaktan Bergama'da yılda 95-120 bin kilo arası yapağı ve yün, 30-40 bin kilo arası keçi kılı tüketildiği ve bunların özellikle yöre dokumacılığında kullanıldığı öğrenilmektedir.8 Bergama'da hayvan yetiştiriciliğinin günümüzde de fazla değişmediği, hayvancılık faaliyetleri açısından en uygun ve en gelişmiş yöresini oluşturan Kozak ve çevresinde büyük baş hayvancılık faaliyetlerinin yaygın olduğu görülmektedir. Küçükbaş hayvan yetiştiriciliği ise yaylalardan daha fazla yararlanmayı gerektirdiğinden yörede daha az yapılmaktadır.9

23 Ağustos 2011 Salı

Bergama Cami Halıları


Bergama ve civarında çoğunlukla konar-göçer yaşam tarzını benimsemiş yörükler yaşamaktadır. Yörede, geçim kaynaklarının kısıtlı olması, hem kadının hem de erkeğin beraber çalışmasını zorunlu kılmıştır. Halkın, yaz ve kış aylarında yaşam alanlarını iklime uygun yerlerde seçmeleri, dolayısıyla yaşam şartlarının ağır olması, günlük kullanımdaki araç, gereç ve eşyaların rahat taşınabilir ve pratik olması zorunluluğunu da beraberinde getirmiştir. Tarihsel süreçte, saray için yapılan üretimler göz ardı edildiğinde, Anadolu'da, dokumacılığın daha çok konar-göçer yaşam tarzını benimsemiş yörükler tarafından yapılageldiği gözlenmiştir. Anadolu'daki iskân faaliyetleri sırasında farklı bölgelere yerleşmiş aynı aşirete mensup oymakların dokumaları da benzer özellikleri bakımından birbirleri ile ortak bir paydada buluşmaktadır.

Batı Anadolu'da İzmir ve çevresi halı dokumacılığının tarihsel süreç içinde değerlendirilmesinde önemli bir yer tutmaktadır. Kaynaklardan edinilen bilgilere göre Anadolu'da üretilen halılar, yaklaşık 600 yıldır Batı'ya ihraç edilmektedir. Bu halılar, önceleri İzmir Limanı üzerinden Sakız Adası'na, daha sonraları da Venedik'e, oradan Avrupa kıtasında önce güneye sonra da tüm Batı sahilini izleyerek İngiltere'ye kadar ulaşmıştır. Bu halıların çoğunun, Batı Anadolu'nun Bergama, Uşak, Gördes, Selendi, Kula, Demirci, Milas gibi halı üretim merkezlerinde dokunmuş halılar olduğu bilinmektedir.

Türk halıları konusunda araştırmaların yeni olduğu dönemlerde bilim adamları ve uzmanlar araştırmalarını yaparken halıları ifade etmede birtakım sınıflandırmalar yapma ihtiyacı duymuşlardır. Bu sebeple Avrupalı ressamların tablolarında resmedilmiş halılar "Holbein Halıları" olarak adlandırılmıştır. Daha sonraları yapılan çalışmalarda bu adlandırmanın yanlışlığı vurgulanmış, ancak bu tanımlama bir dönemin kaynaklarında yer almıştır. Yapılan bu sınıflandırmaya kabaca dikkat çekilmek gerekirse, dört grup altında incelenen Holbein halılarının 2. ve 3. grubunda yer alan halılar Bergama Halıları olarak ifade edilmektedir.

Kültürün maddi ürünleri arasında yerini alan ve bir dönemin gelenek, görenek ve yaşayışına ışık tutan el emeği yoğun üretim halılar günümüzde yerini daha çok dekorasyon amaçlı kullanılan teknolojik üretimlere bırakmıştır. Ancak günümüzde kabul gören ve üzerinde daha fazla durulması gereken bir gerçek de vardır ki o da sahip olduğumuz kültür ürünlerinin korunması ve gelecek nesillere doğru bir şekilde aktarılması sorunudur. Bu sebeple halılar ile ilgili araştırma yaparken, teknik analizin yapılması ve tasarım özelliklerinin doğru bir şekilde belirlenmesi önemli konuların başında gelmektedir. Motif ve kompozisyonun yanı sıra dokumada kullanılan hammadde ve renkler de halının nerede dokunduğu hakkında bilgi verme özelliğine sahiptir. Ayrıca halıları tanımlamada düğüm türü, dikey ve yatayda atılan düğüm sayılarının oranı da önemli bir faktördür. Bu oran halının desenini ve görsel etkisini büyük oranda etkilemektedir.

Bu düşünceler doğrultusunda, şekillenen "Bergama Halılarının Tasarım Özellikleri ve Yeni Halı Tasarımları" konulu tez çalışması üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde "Bergama, Bergama Halıcılığı İle İlgili Kaynakça Bilgileri ve Bergama'da Halıcılığın Tarihsel Gelişimi" başlığı altında Bergama'nın tarihi ile ilgili kısaca bilgi verildikten sonra Bergama halıcılığına ait kaynaklarda yer alan bilgiler değerlendirilmiştir. Bergama halıcılığı ile ilgili, geniş bir yelpazede ele alınan kaynakça araştırmasında, farklı alanların uzmanlarının konuyu irdelerken kendi terminolojisini kullandığı ve dolayısıyla bu alana yönelik yapılmış yayınlarda ortak bir dilin oluşturulamadığı görülmüştür. Kaynakça incelemesinin ardından Bergama Halıcılığının gelişim süreci incelenmiştir. Bergama'da halıcılığı incelerken, bu yöreye atfedilen halıların üretim yerlerinin kesin olarak tanımlanamaması nedeniyle konu, öncelikle 16.-17. yüzyıldaki ticari politikanın, Batı Anadolu'daki halıcılık faaliyetlerine etkisi açısından ele alınmıştır.

Tez çalışmasının ikinci bölümünde "Halı Tasarımı ve Bergama Halılarının Tasarım Özellikleri" ana başlığı altında, tasarım ve halı tasarımı konusunun ardından Bergama halılarının tasarım özellikleri incelenmiştir. Burada konu, tasarımı şekillendiren ve görsel ifadeyi oluşturan faktörlerden oluşan dört başlık altında ele alınmıştır. Bunlar sırasıyla; "Bergama Halılarında Kullanılan Hammadde Ve Teknik

Özellikler", "Bergama Halılarında Kullanılan Motifler", "Bergama Halılarında Görülen Kompozisyon Özellikleri" ve "Bergama Halılarında Kullanılan Renkler"dir.

Bergama halılarında hammadde ve teknik özellikler işlenirken bilgiler daha çok, ailelerin ellerinde bulunan ve özel koleksiyon ile müzelerde yer alan halı örneklerinin incelenmesi ve kaynaklarda yer alan bilgilerin derlenmesi sonucu elde edilen verilerden oluşmaktadır. Çalışmanın konusunu oluşturan Bergama halısı örnekleri öncelikle bu alanda yapılmış yayınlar taranarak tespit edilmiştir. Daha sonra, D.E.Ü.Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü Halı Kilim ve Eski Kumaş Desenleri Anasanat Dalı öğretim elemanlarının farklı tarihlerde yürüttüğü "İzmir İli ve İlçelerinde (Tire, Bergama, Ödemiş ve Merkez) Müzelerde Yer Alan Geleneksel Tekstillerin (halı, kilim, kumaş ve işleme) İncelenmesi" ve "İzmir ve Çevresinde Halı Üretim Merkezlerinde Yaşayan Ailelerde ve Özel Koleksiyonlarda Bulunan Türk Halı Örneklerinin Belgelenmesi ve Desen Arşivi Oluşturulması" konulu projelerde tespit edilen halı örnekleri taranmıştır. Ayrıca özel bir koleksiyonda bulunan 19. yüzyılın ikinci yarısına ait iki adet Bergama halısı ile İzmir Etnografya Müzesi sergi salonlarında ve deposunda bulunan örnekler de bire bir incelenmiş ve teknik analizleri yapılmıştır. Tespit edilen bu halı örneklerinden 23 tanesi tarafımdan bizzat incelenmiş, ölçülerinin, kalitesinin, hammadde ve dokuma tekniği özelliklerinin tespit edilmesiyle yapılan teknik analiz ile belgelenmiş ve bu halılara ait bilgiler hazırlanan bir tablo aracılıyla halıya ait fotoğrafın altında verilmiştir. Halının kendisine ulaşılamayan örneklerde ise, kaynaklarda yer alan teknik bilgilerden yararlanarak konu değerlendirilmeye çalışılmıştır.

Bergama halılarında kullanılan motifler, doğrudan halı örneklerine bakılarak fotoğraftan düğümlerin sayılmasıyla çıkarılmış ve bu motifler bilgisayarda "Paint" programı kullanılarak digital ortama aktarılmıştır. Çalışmada bu motifler, halıda kullanıldığı bölümlere göre zemin, bordür ve sedef motifleri olarak gruplandırılmıştır. Motiflerin dökümü yapılırken, bu alanda yeni bir kavram kargaşasına yol açmamak adına her motife bir numara verilmiş ve motiflerin yüzeyde ne şekilde değerlendirildiğinin görsel açıdan algılanabilmesi amacıyla, ait olduğu

halı örneklerine atıflar yapılmıştır. Bununla birlikte yöreye ait herhangi bir motif ile ilgili kaynaklarda yer alan bir adlandırma ile karşılaşılmışsa yanına yazılmış ve dipnotta söz konusu kaynak belirtilmiştir. Ancak, kaynaklarda yörede kullanılan motiflere verilen bazı adlar, hangi motife bu adın verildiği tespit edilemediği için kullanılamamıştır. Bunun dışında, yörede kullanılan herhangi bir motif ile kaynaklarda görülen yerel adlandırmanın dışındaki bilgilere bu çalışmada yer verilmemiştir.

Tezin ikinci bölümünde, Bergama halılarında görülen kompozisyon özellikleri tasarım açısından incelenmiş ve dökümü yapılmıştır. Şematik olarak incelenen her bir Bergama halısının kompozisyon şeması çıkarılmıştır. Kompozisyon özellikleri tespit edilirken, farklı şematik özellik gösteren her bir kompozisyon şeması ait olduğu halı örneği ile birlikte verilmiş ve kompozisyon şemaları tasarım açısından değerlendirilmeye çalışılmıştır. Ayrıca halının bölümleri ile ilgili karşılaşılan ve kaynaklarda belirtilen yöresel bazı tanımlamalar bu çalışmada, bordür, sedef ve zemin adlarıyla anılmıştır.

Bergama halılarında kullanılan renkler, eldeki görsel belgelerden yola çıkılarak tespit edilmiş ancak yine kavram kargaşasına yol açmamak adına bu renkler ile ilgili bir adlandırma yapılmamış ve her renge bir numara verilmiştir. Bunun dışında yine kaynaklarda yer alan bilgiler doğrultusunda Bergama yöresinde kullanılan renkler ile ilgili yerel adlandırmalar ve renklerin eldesinde kullanılan doğal boyarmaddelerin isimleri verilmiştir. Ancak boyama reçeteleri ve boyama yöntemlerine bu çalışmada yer verilmemiş konu ile ilgili kaynaklara göndermeler yapılmıştır.

Tezin üçüncü bölümü tarafımdan yapılan uygulama çalışmalarından oluşmaktadır. Uygulama çalışmalarında iki farklı tarz kullanılmıştır. Geleneksel kültürümüzün bir uzantısı olarak günümüze kadar ulaşan halı dokuma örnekleri, üretildikleri malzemenin ömrü ile doğru orantılı olarak bir gün yok olacaklardır. Bu sebeple bu örnekler elimizde mevcut iken, teknik analizinin yanı sıra yapılacak restitüsyon çalışmaları ile doğru bir şekilde belgelenmelidir.    Bu düşünceden

hareketle uygulama çalışmalarının bir bölümü konu ile ilgili yapılan restitüsyon çalışmalarına ayrılmıştır. Diğer bölüm ise, konudan bağımsız, yöresel halı tasarımı yapma düşüncesinin dışında, günümüzün tüketim ve beğeni anlayışları doğrultunda geliştirilen yeni tasarımlardan oluşmaktadır.

21 Ağustos 2011 Pazar

Halı Dokumacılığı


Halı dokumacılığının, tam olarak ne zaman başladığı bilinmemekle birlikte, çok eski zamanlardan beri Anadolu'da halkın en önemli uğraşlarından biri olmuştur. Özellikle göçebe kültürün uzantısı olarak karşımıza çıkan dokumacılık, konargöçer yaşam tarzını benimsemiş halkın yerleşik hayata geçmesiyle birlikte devam ettirilmiştir. Halıcılık alanında yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda farklı yerlerde dokunan halılar, sahip oldukları motif, renk, kompozisyon, kullanılan hammadde gibi ayırıcı özelliklerinden dolayı dokundukları yerin adı ile anılır duruma gelmiştir. Halıların zaman içinde hangi etkilerle bu ayırıcı özellikleri kazanmış oldukları tam ve kesin olarak tanımlanabilmiş değildir. Batı Anadolu'da da, zaman içinde gelişerek kendi kimliğini kazanmış ve bu kimliği dokunan halılar üzerinde yaşatabilmiş birçok ünlü halıcılık merkezi vardır. Bu sebeple bölgenin sahip olduğu dokumacılık potansiyeli göz önüne alınarak Bergama halıları Tez konusu olarak seçilmiştir.


Tez çalışmasının ana malzemesi "Bergama Halısı"dır. Dolayısıyla tezin görsel ve kuramsal içeriği bütünüyle "Bergama Halısı" üzerinde şekillenmiştir. Bu halıların gerçekten Bergama'da mı, yoksa Batı Anadolu bölgesinde başka bir dokuma merkezinde mi dokunduğu da tam olarak bilinmemektedir. Bu noktada Bergama halıları, uzun bir dönemde ve geniş coğrafi alanda değerlendirilmektedir. Geleneksel kültürümüzün bir parçası olan ve ait oldukları dönem ile ilgili birçok veriyi taşıyarak sonraki kuşaklara aktarmada belge özelliği taşıyan halılar ile ilgili araştırma yaparken, halıların tanımlanmasında en önemli ayırıcı özelliklerinden olan hammadde, renk ve desen özelliklerinin bilinmesi gereklidir. Bu sebeple halıların teknik analizinin yapılması ve tasarım özelliklerinin doğru bir şekilde belirlenmesi en önemli konuların başında gelmektedir. "Bergama Halılarının Tasarım Özellikleri ve Yeni Halı Tasarımları" başlıklı tez çalışması bu bakış açısı ile ele alınarak Bergama halıları tasarım açısından değerlendirilmeye çalışılmıştır.

19 Ağustos 2011 Cuma

BEYŞEHİR HALILARI


1905 yılı için halının başlangıç tarihi diyebiliriz. Bizim konumuz olan Beyşehir halıları da bundan 25 yıl sonra yani 21930 yılında Beyşehir Eşrefoğlu Camiinde Rief Stahl tarafından bulunmuştur. Bu yerde Konya’nın güneydoğusunda, Beyşehir Gölü kıyısında bir yerdir. Beyşehir Eşrefoğlu Camiinde b bulunan halılar 4 parçadır.
Bu 4 halı parçasını kısaca inceleyecek olursak;
1. Halı: Konya halılarından birinin çok benzeridir. Diğer ikisi ya yüzyılın sonunda ya da 14. yüzyılın ilk yarısından Selçuklu Döneminden kalma olduğu düşünülmektedir.
4. halı: 15. yüzyıldan kalmadır.
Bu inceleyeceğimiz halılarda baklama deseninin değişik şekillerini göreceğiz.
Beyşehir Eşrefoğlu Camiinde bulunan halılardan Selçuklu Dönemine giren ikisi Konya’da, Mevlana Müzesinde bulunmaktadır. 170cm x 254 cm boyutlu olanı 3 mayıs 1932’de getirilmiştir. Bu halıda koyu mavi zeminde, açık mavi iki tarafından çengeller çıkan baklavaların sonsuz sıralanışı gösteriliyor.
Bunların ortalarında kırmızı, koyu mavi veya sarı yıldızlar vardır. Bu yıldızların göbeklerinde ise zıt renkler kullanılarak kare veya baklavalar görülmektedir. Çengeller arası boşluklar ise kırmızı, açık mavi, sarı benekli birer baklavalarla doldurulmuştur.
Şimdi bu halıların desenine dikkat edin.
Bu halının deseninde gördüğünüz baklavanın iki ucundan çıkan çengel görünümündeki desen örneği Londra’da Ceylon Tea Center isimli çay kutularında amblem olarak kullanılmıştır. Bu desende Koç Boynuzuna benzemektedir.  Bu motif daha sonraları da 18. yüzyılda Anadolu halı ve seccadelerinde yaşatılmıştır. Bu motifi ince sütunlarla ayrılmış 3 mihraplı Ladik seccadesinin bordüründe görebiliyoruz.
Bir başka halıya geçecek olursak, 49 cm x 116 cm boyutu, çok küçük bir parça olan diğer Selçuklu halısında ise Konya halısında gördüğümüz örneği renk farkı ile tekrarlamaktadır. İkisini inceleyip karşılaştıracak olursak, oradaki 8 köşeli çifte yıldızlardan sadece kenarlar kalmıştır. Bunları birleştiren kancalı şeritler ise iyice belli olmuştur. Bu motifler 13. yüzyıl sonu Beyşehir Selçuklu halısındaki motiflere bire bir benzemektedir. Dar bordürde ise Kufi harflerden bir desen hazırlanıp sıralanmıştır.
Bir diğer halı ise Beyşehir Selçuklu halısının parçasıdır. Halının tamamı 260 cm x 500 cm’dir. Konya’ya getirildiği zaman kayıptı ve sadece Rief Stahl’in yayınlamış olduğu resimlerden biliniyordu. Bir makalesinde bunun 5 m uzunluktaki büyük halıdan kalma bir parça olduğu yazıyordu. Birçok halıda karşımıza çıkan iki ucunda çengel olan baklava motifinin Bizans kumaşlarından alındığını, fakat sistem olarak farklı zemine uygulandığından Türk karakteri kazandığını söylemektedir.
Koyu mavi üzerine açık mavi üsluplanmıştır. Beyaz konturlu, köşeli bir çiçek motifi sağlı sollu ilk burada kullanılmıştır. Uçları kancalı çiçekler içinden, küçük saplı, köşeli tomurcuklar sarkmaktadır.
Geniş Bordür ise patlıcan renginde bir zemine koyu mavi olarak eli belinde ve kufi desenler kullanılarak kombine edilmiştir.
Dar bordürde ise kızıl kahve üzerine açık sarı kufiler görülmektedir.
Şimdi bahsettiğim, halının küçük parçasıydı. Büyük parça ise geçen yıllarda Londra’da bir koleksiyonda meydana çıkmış ve 1978’de renkli olarak yayınlanmıştır. Boyutu 207 cm x 185 cm’dir.
Argaçlar (çözgü) :  Beyaz ve açık kahverengi, tabii yünden.
Arışlar ise (atkı)  :  Kızıl kahverengi olup Gördes (Türk düğümü) sayılmış.
5 m uzunluktaki halıdan burada yalnız 2 m’si vardır. Dikkati çeken çiçek motifleri geometrik bir özellik kazanmıştır. Burada da koyu mavi üzerine açık mavi olarak köşeli çiçek motifleri bir sağa bir sola olarak ilk burada ortaya çıkmaktadır.
Halının tam genişliği 260 cm, bordür ise 63 cm’dir. Yayınlarda açık mavi üzerine, koyu mavi olarak gösterilen geniş bordür, kızıl patlıcanı üzerine koyu mavi olarak eli belinde motifleriyle zenginleştirilmiştir. Dar bordür ise açık sarı üzerine, kızıl kahverengi kufi harflerden motifler bulunmaktadır.
5 metre denilen bu halının boyuna ne Konya ne de Selçuklu halılarının hiçbiri ulaşmadı. Bu 5 metre uzunluğundaki Eşrefoğlu Camiinde bulunan halı için bir kanıya varılmaktadır. Eşrefoğlu Camiinin tamamlanma ve açılış tarihi olan 1298’den sonra tarihlendirilmektedir. O zaman bu halı 13. yüzyıla ait sonucu çıkmaktadır.
Bu halıyı Wachington’da bir müzenin direktörüne satmaya kalkmışlar, tam alacakları sırada kayıp olan Beyşehir Selçuklu halısının ta kendisi olduğu öğrenilmiş, müdür de almaktan vazgeçmiş.

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Orta Asya’daki Halıcılığın ve Halı’nın Tarihçesi


Türklerin geleneksel sanatı olan halı, sanat tarihimizde haklı olarak seçkin bir yere sahiptir. Türk halı sanatı, Türk tarihinin akışı içinde biçimlenmiştir. Halıya dokuma sanatı içinde karakterini veren düğümlü teknik, ilk kez Orta Asya’da Türklerin bulunduğu bölgelerde ortaya çıkmış, gelişimini Türklerle sürdürmüş ve tüm İslam dünyasına Türkler tarafından tanıtılmıştır. Bu geleneksel sanatımızın varlığından, sağlam tekstil motifleri ve düğüm tekniği ile günümüzde de söz edebiliriz. Türk halısının bu teknik özellikleri, düzenli ve sürekli gelişmesinin en büyük dayanağı olmuştur. Düğümlü halıların çok uzun bir geçmişi vardır. Bu tekniğin bulunuşu, göçebe bir kavmin daha kalın ve ısıtıcı bir zemin bulmak arzusu gibi, pratik bir nedene dayanmaktadır.
Buluntular, düğümlü halının ilk kullanıldığı yerin Orta Asya olduğunu göstermektedir. Önemli olan,daha sonra büyük sanat değeri kazanacak olan bu dokuma biçiminin, Türklerin bulunduğu bölgede ortaya çıkmış olmasıdır. Altayların eteğinde, Pazırık kurganlarının birinde bulunmuş olan halı, konunun uzmanlarını çelişik düşüncelere yöneltecek teknik ve dekoratif özelliklere sahiptir. Türk düğümü tekniği (Gördes düğümü) ile yapılmış olması, Türk halı sanatının geleneksel tekniğinin çok eski bir geçmişe dayandığını göstermektedir. Bugün için tek örnek olan bu halıyı, Hun Türklerine ait kabul etmek, hem bulunduğu yer hem de tarihlendirme bakımından -M.Ö. 3. ile 1. yüzyıl arası- uygun görülmektedir.
Bu halının bulunmasından önce bilinen eski düğümlü örnekler ise, Doğu Türkistan’da ele geçmiş olan küçük parçalardır. Bu örnekler, M.S. 3. ile 6. yüzyıl arasına tarihlenirler. Tek argaç üzerine açık düğümleme tekniği ile yapılmış olan bu halı parçaları, yalın geometrik motifleri ve parlak renkleri ile dikkati çekerler.
Bu tarihlerden sonra, buluntu açısından yine uzun bir bolluk dönemi vardır. Ancak, 8. 9. ve 10. yüzyıllarda İslam kaynaklarında söz edilen halıların gerçek düğüm tekniğinde olduğu ispat edilemez. Mısır’da Eski Kahire’de (Fustat) bulunan bazı parçalar, Orta Asya’da bulunan halı örnekleri gibi, tek argaç üzerine düğümleme tekniği ile yapılmıştır. Yalnız, Abbasi dönemine ait kabul edilen bu parçaların Mısır’da mı yapıldığı, yoksa başka yerlerden mi ithal edildiği açıklığa kavuşmamıştır. Ancak, baklava biçimi desenleri ile Orta Asya örneklerine benzemektedirler. Bu, önemli bir durumdur. Çünkü 9. yüzyıl Abbasi sanatında, özellikle de Samarra kentinde, Türklerle gelen etkiler söz konusudur. Düğüm tekniğinin de İslam sanatına, bu yolla girmiş olduğu söylenebilir. 11. yüzyıldan itibaren Horasan’dan inerek İran’a egemen olan Selçuklular, düğümlü halı tekniğini tüm Yakındoğu’ya tanıtmışlardır. Ne yazık ki, Selçukluların İran’daki egemenlikleri döneminden günümüze hiçbir örnek gelmemiştir.
Elimizdeki gerçek Türk düğümlü halıların, ilk kez Anadolu Selçukluların başkenti Konya’da bulunmuş olması, çok önemli bir temellendirme olanağı sağlamaktadır. Anadolu’da Türk halı sanatı, 13. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar düzenli ve sürekli bir gelişme göstermiş, her gelişmede ise yeni yeni halı tipleri ortaya çıkmıştır. Bu gelişme zincirinin ilk büyük halkası ise Anadolu Selçuklu dönemi halıları olmuştur. Bu halıların Konya Alaeddin Camii’nde bulunmuş olan sekiz tanesi, bugün İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi’ndedir. Bundan başka Beyşehir Eşrefoğlu Camii’nde bulunan üç halının ikisi Konya Müzesi’nde, uzun zamandan beri kayıp olarak bilinen bir tanesi de İngiltere’de keir Kolleksiyonu’ndadır. Ayrıca, Mısır’da (Fustat) bulunan 100’e yakın parça içinde yedi tanesi, Selçuklu halısı olarak belirlenmiştir. Bunlar bugün İsveç müzelerindedir. Türk halı sanatının ilk parlak dönemini tanıtan bu 18 halı, zeminde sonsuz biçimde sıralanan çeşitli geometrik ve stilize bitkisel motifler, olgun renkler ve belirleyici özellikleri olan iri kufî yazılı kenar şeritleriyle büyük bir yaratıcı gücü yansıtırlar. Kaynaklarda hayranlıkla söz edilmeleri ve dışarıya ihraçları da üstünlüklerinin bir başka kanıtıdır.
Türk halı sanatına 14. yüzyılın başından itibaren, stilize hayvan figürlerinin süsleyici motif olarak katıldığı görülür. İlk örneklerini daha 14. yüzyıl başında Avrupalı ressamların yapıtlarında gördüğümüz bu halıların orijinallerinin de bulunması, Türk halı sanatında ikinci bir dönemin başladığını göstermektedir. Bu halılarda, hayvan figürlerinin yanı sıra, Selçuklu halılarındaki bazı geometrik motifler, özellikle kufî yazılı kenar şeritleri kullanılmaya devam edilmiştir. Bu yolla birbirine bağlanarak gelişen halı tiplerinin ilk örneği verilmiştir. Hayvan figürlü halılar, Türk halı sanatının gelişme zincirinin ikinci halkasını oluştururlar. Bu zinciri 15. yüzyıla uzatan en önemli örnekler, Doğu Berlin’deki Ming Halısı, Stockholm’deki Marby Halıları ile İstanbul ve Konya’daki kuş figürlü halılardır.
15. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, Avrupa resimlerinde görülen hayvan figürlü halıların yerini, geometrik ve soyut bitkisel motifli örnekler almaya başlar. Hayvan figürleri kaybolur, örnekler kare ya da dikdörtgen bölümler içine yerleştirilen sekizgen ve baklava biçimlerini dolgular. “İlk dönem Osmanlı halıları” adı altında topladığımız bu örnekler, ilk kez İtalyan ressamların tablolarında görülmesine rağmen, halı literatürüne yanlış bir biçimde Alman ressam Holbein’ın adıyla geçmişlerdir.
Holbein Halıları dört tipe ayrılmaktadır. Birinci tip, soyut bitkisel motiflerden oluşan baklavaların kaydırılmış eksenler üstüne alternatif olarak yerleştirilişini verir. Kenar şeridi olarak kullanılan örgülü kufî yazı da Selçuklu geleneğini sürdürmektedir. Aynı şemada olan ikinci tip ise geometrik motiflerin yerini tümüyle soyut bitkisel motiflerin almasıyla seçkinleşir. Holbein aslında bu halı tipini hiç resimlememiştir. Buna karışlık, Venedikli ressam Lorenzo Lotto tarafından resimlendiği için, son zamanlarda halı literatüründe Lotto Halıları olarak adlandırılırlar. Bu iki tip halının, daha sonraki Uşak halıları ile olan teknik ve motif benzerliklerinden dolayı, Uşak bölgesinde yapılmış oldukları kabul edilir. Üçüncü tipteki halılarda ise, eşit büyüklükte kare ve dikdörtgenlerin üst üste sıralandığı bir bölümlemeyle karışlaşırız. Bu nedenle üçüncü tipteki örnekler hayvan figürlü halıların kompozisyon düzenine bağlanırlar. Ortada yer alan sekizgenin içinde de yıldız ya da girift geometrik biçimler bulunmaktadır. Dördüncü tip halılar ise bir önceki tipin değişik bir çeşididir. Büyük bir sekizgenin çevresinde daha küçük sekizgenlerin gruplaşmasını vermektedir. Geometrik biçimler ve özellikle kufî yazıdan geliştirilmiş kenar şeritleri, Selçuklu geleneğini yaşatmaktadır. Üçüncü ve dördüncü tip halılar, Bergama bölgesinin ürünleridir. Daha sonra ortaya çıkacak olan Bergama halılarına geçişi sağlayan bu örneklerle gelişme zincirinin üçüncü halkası da tamamlanmıştır.
Türk halı sanatının klasik dönemi olarak kabul edilen 16. ve 17. yüzyılda yeni bir biçimler dünyasının kapıları açılmıştır. Selçuklu halılarının sağlam geometrik motifleriyle oluşan ilk parlak dönemin yerini, 16. yüzyılda madalyon motifi ve çeşitli zengin bitkisel kompozisyonların yer aldığı ikinci bir parlak dönem almıştır. Bu motifler, Türk halı sanatına yepyeni bir zenginlik kazandırmıştır. Dönemin halıları iki grupta toplanmaktadır. Birincisi, Uşak Halıları adını alan çok geniş bir gruptur. Bu halılarda madalyon motifi esas olmuş, madalyon biçimlerine göre “Madalyonlu” ve “Yıldızlı” Uşak halıları olmak üzere iki tip ortaya çıkmıştır. Bu halılarda madalyonlar zemin üstünde, tüm Türk halılarına temel olan sonsuzluk ilkesine göre yer alırlar. Bu gruba giren halılar varlıklarını, çeşitlenerek 18. yüzyıl sonuna kadar sürdürmüşlerdir. Özellikle 16. yüzyıl İtalyan, 17. yüzyıl Flaman ve Hollanda ressamlarının tablolarında görülürler.
Bu halılarda büyük bir motif zenginliği karşımıza çıkar. Özellikle sembolik bir kudret motifi olan kaplan ve panter postunun yanında, üç benek ve bulut motifleri de bu zenginliği yaratan formlardır. Ayrıca, iki yaprak arasında kalan renkli zeminin kuşa benzemesi nedeniyle “Kuşlu halı” olarak adlandırılan örnekler ve bazı çiçekli halıların tümü, Uşak halıları olarak genel bir ad altında toplanırlar. Bu örnekler de Türk halı sanatının gelişme zincirinde dördüncü halkayı oluşturur.
Türklerin yaşadığı Orta Asya’da halı, keçe ve düz dokuma yaygılar (kilim, cicim, zili, sumak) yaygı ve örtü malzemesiydi. Muhtemelen önce bunların en ilkeli olan keçe keşfedilmiş, daha zor bir tekniği gerektiren düz dokuma yaygılar ve daha sonra halı geliştirilmiştir.
            Keçe, Orta Asya’da hem çadır dış ve iç örtü, hem yaygı, hem de bir süsleme malzemesiydi. Türkler, evlerinin duvarlarını, keçenin yanında, kırmızı renkli aşu toprağı ile süslüyordu. Günümüzde bu boyaya, Anadolu’da aşu boyası denilmektedir ve köylerde halen kullanılmaktadır. Türkler, XI.yy’da, bu süslere bezek süslemeye da bezemek diyorlardı. Ayrıca duvarlar XI.yy’da halı, kilim, keçe ve nakışlı çarşaf vb. şeyler duvarlara asılarak ve ye gerilerek süsleniyordu. Bu süslemeler de yapılan duvar örtülerine XI.yy Türkçe’sinde kerim veya duvar anlamına gelen tam (dam) kelimesinden alarak tam kerim (duvar örtüsü) şeklinde ifade ediliyordu. Kaynaklara göre, Kerim kelimesi kermek, yani germek kökünden gelmektedir. Gerim gerilmiş şey, gergi ise duvara örtülen nakışlı çarşaf, halı gibi şeylerdir.
            Orta Asya’da ev veya çadırın temel süsleme malzemesi, bugünkü anlamda mobilyası keçe ve halı idi. Yaylacılık yapan Türklerin kolayca taşıyabildikleri bu malzeme aynı zamanda evdeki refah seviyesinin göstergesiydi. Bugün Anadolu’da, göçebe yaşayan vatandaşlar hala halıyı zenginlik, kilim, cicim, zili gibi dokumaların orta halli, keçe, çul vb. dokumaların da fakirliği sembolize kabul etmektedir.
Yine, Orta Asya’da, keçe yapımı için gerekli yün halkın kendi yetiştirdiği koyunlarda elde edilir, yünün sıkıştırılması veya tepelenmesi ile de keçe yapılıyordu.
            Divan-ü Lügati-‘t Türk’te yazılarına göre, “Türklerde düz renkli keçelerin yanı sıra, nakışlı ve renkli keçelerde yapılmaktaydı ve o yıllarda, Kaşgar’da yapılan ve kimişki diye anılan bir keçe çok ünlüydü. Ayrıca kaplan postu şekilli keçe’lerde yapılmaktaydı. Caydam simli bir keçeden de yağmurluk yaptıkları ve yatak içi olarak da kullandıkları, bunların dışında, keçeden börk, kaftan, palto, çarık vb. amaçlarla yararlanıldığı söylenmektedir. Ayrıca ince keçeden elbise yapmaktaydılar. Buna kedüklüg kidhiz deniyordu.
Türklerde, keçe sadece bir yaygı ve elbise değil, çadır şeklinde de kullanılmaktaydı. Türk hakanlarının tahta çıkma törenlerinde bir keçe halı koyarak kaldırılıyorlardı. Yani devler sembolü olarak da kullanılıyorlardı.
            Keçe dışındaki sergiler genellikle dokuma tekniklidir. Kaynaklar, bugünkü dokuma sözünün “eski Türkçe’deki Takımak şeklinde söylendiğini, bununda tokmak kelimesinden geldiği” belirtilmektedir. Yine, aynı kaynaklar, “halı, kilim gibi dokumlar için kullandığımız tokımak kelimesinin düğüm ile ilgili işlerde kullanılan alete (muhtemelen bugünkü mekik) dokumaların yapıldığı tezgaha, pamuklu ve ipekli dokumalara ve dokumacılıkla uğraşan kimseler közek denildiğini, koyundan kırkılan yün ile deve tüyünün tarak ile taranması işlemine yeta veya yetenğ, yünün tıpkı, bugünkü gibi çubuk ile (yün çubuğu) kabartılmasına sağ, yünün eğrilmede kolaylık sağlamak için kolaya dolayabilecek şekle getirilmesine (süme-sümek) dava, pamuk sümeğe ise pisti denildiğini söylemektedir. Orta Asya’da Türklerin halı, kilim gibi dokumalarda kullandığı malzemeler yün, keçi kılı (tiftik) deve tüyü ve pamuktu. Yün kendi besledikleri koyunlarından elde ediliyordu. Deve tüyü ve keçi kılı yünün yanında ikinci derecede kalan bir malzemeydi. Pamuk ise muhtemelen daha az kullanılıyordu. Kaynaklara göre, “Türklerin çoğunluğunun ataları olan Oğuzlar pamuğa pambuk, Karahanlı sahası Türkleri kepez diyorlardı. Selçuklular döneminde pamuk önemli bir ihraç maddesiydi. Osmanlı döneminde ise pamuğa penbe denmekteydi. Bugün Anadolu’da özellikle Aksaray, Niğde, Konya civarında, halk arasında hala pambuk – pambik denilmektedir.
            Orta Asya’da türkler ipek ve yünden elde edilen iplik yumağına bezinç, Arzu’lar ise leşrin adını veriyorlardı. İp’e yıp deniyordu (Günümüzde Kazakça’da Jip, Anadolu’da ip denilmektedir). İplik kullandıkları yerlere göre eğriliyordu. Eğrilmiş ipliğe yışığ, bir arada eğrilmiş iki renkli iplere asrı yışığ deniliyordu. Bugün, Anadolu’da siyah ve beyaz karışımlı yünlere kırçıllı ip, alacalı ip denilmektedir. Dokumada dik atılan iplere eriş (çözgü), yan atılan iplere arkağ (atkı) denilmekteydi.
Bugün de dik iplere eriş, erişi, arış, yan atılan iplere de argaç, arkaç, arageçki ismi verilmekteydi. Tezgaha ne isim verildiği belirtilmediği ancak tezgahta, çözgüleri birbirinden ayıran (alt ve üst iplikler) alete közek denilmekteydi. Aynı alet günümüz Anadolu Türkçe’sinde kücü-küzü diye bilinmektedir.
            “Yünün eğrilmesinde iğ ve kırman kullanılmaktaydı. İp’e ig veya yig denilmekteydi. Kirman’ın uç adı verilen bir ağaçtan yapıldığı bilinmektedir. İğin ağırlığına arguşak deniyordu. Günümüz Anadolu Türkçe’sinde de ağırşak diye söylenmektedir.
            Şüphesiz yüzyılda pamuk da önemli örgü ve özellikle de dokuma hammaddesi idi. Gerçektende biz, atılarak kabartılmış ve eğrilmek üzere hazırlanmış pamuk sümeğine “pisti” denildiğini Kaşgarlı’nın kayıtlarından öğreniyoruz.
            Türkler dokumacılık bilmezlerdi. Bunu Anadolu’ya gelince öğrendiler. Oysa yünlü ve pamuklu dokumacılığı da, pamuk tarımını da, ipekli dokumacılığı da, ipek böcekçiliğini de Türkler beraberinde Anadolu’ya getirdiler. Bunun en büyük kanıtı da Divan-ü Lügati-‘t Türk’tür. (Genç, 1996)
            Halı, Orta Asya’da hasır, keçe ve kilim gibi bir yaygı idi. Bu sebeple belki de başlangıçta, aynı ad ile anılan yaygılar ayrıntılara uğramışlar. Türkler Orta Asya’da halı ve kilimi aynı isimlerle adlandırıyor. Halı ve kilim gibi yere gerilen şeyler kiviz, kiwiz adını veriyorlardı. Kırgız Türklerinde halı, kalı-kilam, yani halı-kilim şeklinde söyleniyordu.
            XI.yy’da Kaşgarlı Mahmud keçe ile yere serilen halı ve kilim gibi şeyleri kesin olarak ayırmıştır. O’na göre kidhiz “keçe” demektir. Kiviz, kiwiz ise  “halı ve kilim gibi yere serilen yaygıların adıdır”. Görülüyor ki bu iki deyiş, birbirine benzemelerine rağmen, aralarında anlayış bakımından açık bir ayrılık mevcuttur.
Türk Halı Kilim ve Düz Yaygılarının taşıdığı gelenekler, Orta Asya’dan bu tarafa devam eden, kültür zenginliğini göstermektedir : Dokumada koyun yünü, keçi kılı gibi, dokumaya elverişli malzemenin kullanılması, teknik özellikteki çeşitlilik, boyların elde edilişi, dokumalardaki çeşit bolluğu, motiflerin zenginliği ve Türklerin değişik bölgelerde yaşamak zorunda kalmalarına karşın, Orta Asya kültüründen vazgeçmeyip, geleneklerine devam etmeleri sonucu kullandıkları ortak motifler ve bunların anlamları ve yapılan dokumalardan yararlanmanın deneme zenginliği, Türk kültürünün de zenginliğini ortaya koymaktadır. Bu zengin kültür de, Türk dünyasının ortak özelliklerini göstermektedir.
            Türklüğün  ayrı coğrafya, ayrı devlet ve ayrı tarihlerin sahibi olmaktan doğan boy ve kabile topluluklarının yapılanışları, yabancı ve yerli araştırıcıların yanlış hükümler vermesine yol açmıştır.
            Anadolu, bugün tarihi halı ve kilimleri açısından büyük bir hazine gibidir. Türk insanın geçmiş tarihinin buluntularında, halı ve kilim parçalarında ve bunların üzerindeki motif ve renklerdir. Halıcılık, hem kültür hem de ekonomik açıdan büyük bir sektördür. Ancak bu kültürün geleceğini garantilemek, öncelikle bu kültürü iyi tanımak, geçmişini iyi irdelemek gerekir.
            Türkler Anadolu’nun ayrı ayrı yerlerinde, kendi aralarında boy ve oymak  toplulukları halinde yaşamışlar. Bunun sonucunda halı ve kilim sözcüğünün tarihsel gelişimi içerisinde farklı ortamlarda, farklı sözcük yapıları ortaya çıkmış, bazen de sözcüklerin yapı ve anlamında kaymalar ortaya çıkmıştır. Arapça, Farsça gibi başka dillerden kelimeler alınmış ve bunları kendi ses yapısına uygun hale getirerek anlamı değiştirilmiştir. Geçmişten günümüze kadar değişerek gelişmiş ve bu evre sonunda halı ve kilim olarak sözcükler, bugünkü yerini almıştır. Gelecekte de bu kelimelerin gelişim evreleri değişmeye ve gelişmeye devam edebilir.

14 Ağustos 2011 Pazar

Dokuyuculara Yönelik Bilgiler


 Bu bölümde dokuyucuların demografik özellikleri, halı dokuma tekniği, sağlık sorunları, ekonomik durumları, çalışma ortamı ve kullandıkları araç-gereçlere ilişkin dokuyucuların değerlendirmeleri yer almaktadır.
Dokuyucuların demografik özellikleri
Yörede gerek el dokusu halıcılıkla uğraşan ailelerde gerekse atölyelerde erkek dokuyucu bulunmamakta, dokuyucu profilini genç kızlar ve kadınlar oluşturmaktadır Buna göre ilk önce dokuyucuların yaş gruplarına göre dağılımı incelenmiş veriler çizelge 5.28' de verilmiştir.
Çizelge 5.28.Dokuyucuların yaş grupları
Yaş grupları
Savı
%
13-18
117
33.43
19-24
74
21.14
25-30
33
9.44
31-36
41
11.71
37-42
38
10.86
43-48
23
6.57
49-54
11
3.14
55-60
10
2.86
61-65
3
0.86
Toplam
350
100.00

Çizelge 5.28'den de görüldüğü gibi dokuyucuların %33.43'ü 13-18 , %21.14'ü 19-24 yaş grubuna girmektedir. Araştırma kapsamına alınan kadınlarda yaş minimum 13 , maksimum 65 olup dokuyucuların yaş ortalaması 26.377 ± 0.65'dir ve bu işle uğraşanların genç yaş gruplarından olduğu görülmektedir.
Altınbaş (1979)'ın Hereke de ipek el dokusu halı dokuyucuları üzerinde yaptığı araştırmada, araştırma kapsamına alınan kadınlarda yaşın 10 yaştan daha küçük, 40 yaştan ve daha büyük olduğunu tespit etmiştir.
Görgünay (1980) Erzurum 'da yaptığı araştırmada dokuyucuların %49.33'ünün 13-15 yaş gurubunda, % 26.67'sinin 16-18 yaş gurubunda, %12.00'sinin ise 10-12 yaş grubunda olduğunu bildirmiştir.
Altınbaş ve Yazıcıoğlu (1987) ,Kayseri İlinde yaptıkları araştırmada halı dokuyucularının %67.34'ünün 11-20 , %16.93'ünün 21-30, %11.69'unun 31-40 ve %4.03'ünün 40'dan büyük yaş grubunda olduğunu ve el dokusu halıcılığın en yoğun şekilde 10-30 yaş grubunda yapıldığını , ileri yaş gruplarında ise dokuyucuların bu işle uğraşma oranının düşük olduğunu saptamışlardır.
Kalınkara vd. (1995) İsparta ve Antalya İllerinde el dokusu halıcılıkla uğraşan kadınlar üzerinde yaptıkları bir araştırmada araştırma kapsamına alınan kadınlarda yaşın minimum 13, maksimum 65 olduğunu ortalama 31.38 ± 0.78 olduğunu tespit etmişlerdir.
Koçyiğit (1995) Kayseri ilindeki halı dokuyucularının %67.34'ünün 11-20 yaş gurubunda, %16.94'ünün 21-30 yaş gurubunda %11.69'unun ise 31-40 yaş gurubunda olduğunu belirterek elde edilen sonuçlara benzer bir tablo çizmektedir.
Şenyüz (1996) Kayseri'nin Bünyan ilçesinde yaptığı bir araştırma da ise araştırma kapsamına alman kadınlarda yaşın minimum 11, maksimum 61 olduğunu ortalama 28.95 olduğunu belirlemiştir.
Bu çalışmada elde edilen sonuçlar diğer araştırmacıların bulguları ile benzerlik göstermektedir.
Ülkemizin belli başlı halı dokuma merkezleri olan Hereke, Erzurum, İsparta , Antalya ve Kayseri yörelerinde yapılan bu araştırmaların yaş ortalamalarına ait sonuçlarının birbirlerine yakın değerlerde olduğu dikkati çekmektedir. Burada ülkemizde dokuyucuların genel olarak 10-40 yaş arasında hem çocuk, hem genç, hem de yaşlı insanların aynı anda istihdam edilebileceği bir sektör olduğu bir kez daha vurgulanmış olmaktadır.
Niğde İlinde el dokusu halıcılıkla uğraşan dokuyucuların medeni durumlarına göre dağılımı ise çizelge 5.29'da görülmektedir.