4 Ekim 2011 Salı

PAZIRIK HALISI



Başlangıçta konar-göçer yaşantının bir gereği ve anısı olarak halı, Türk konutunun başlıca gerçeklerinden biri olmuş, çoğu kez de bu dokuma ürünü, işlevselliği nedeniyle Türklerin yaşadıkları ortamlarda önemli bir yer tutmuştur.
Danimarkalı Leutwed ve Alman asıllı Amerikalı R.M. Riefstahl ile İsveçli C.L. Lamm tarafından Konya’ da 1905, Beyşehir’de 1930 ve Fustat’ ta 1935-1936 yıllarında bulundukları günlerden başlayarak söz konusu Selçuklu halılarının dünyada mevcut en eski ilmekli halı örnekleri olduğu kabul ediliyordu. Ama, özellikle 1949 hemen ardından da 1950 yılında bu düşüncenin yanlış olduğu ileri sürüldü; Çünkü o yıllarda Rus kazı bilimcilerden S.J. Rudenko Altay dağlarından Pazırık ve Başadur vadilerindeki bazı düşüncelere göre İskit kurganlarından  uygarlık tarihinin günümüze dek bilinen en eski halı örnekleri bulunmuştur.
Bu devirde pontik bozkırlarında İskitler Saka adı ile adlandırılan kavimler görülür. Mayemir kültüründen önce gelen Karasuk kültüründen Altay ve tanrı dağlarında çok tanınan Saka ve Hun sanatından hayvan üslubunun doğduğu ve geliştiği görülmektedir. Güney Rusya’daki İskitler bu üslubun derin etkisinde kalmışlardı. İskit topluluklarının eseri ile Altaylardaki bulgular arasında ortak yönler rahatlıkla edilebilir. Barovka’ya göre, hayvan üslubunun çıktığı yer, Altaylardır ve üslub, sonradan batıda yaşayan İskit’ler arasında da yaygınlaşmıştır.
Pazırık halısının M.Ö. V ile III. yüzyıllar arasında dokunmuş olduğu ve ne var ki kimi araştırmacılar da söz konusu dokunmuş tarihini M.Ö. III. yüzyıllar ile milad sırasına kadar yükseltirler. Bu ise M.Ö. 209 ile M.S. 216 yılları arasında yer almıştır.
Pazırık halısının da çıktığı kurganları barındıran vadinin coğrafi alanı, tümüne –İran ötesi anlamına- Turan budunları denen Ural-Altay budunlarından Altay budunları içerisindeki Türk kökenli eski budun ve boyların yurduna girer. Geniş çizgiyle bu yurt batıda Aral Gölü, kuzeyde Sayan, doğuda Kingan ve güneyde de Altın dağları arasında kalır.
Halıyı adını veren Pazırık vadisinin de bulunduğu Altay’lar ise; bu yurdun tam ortasında ve kuzey-kuzeybatı / güney-güneydoğu yönünde yer alır. Eski Türk budunları yurdunun burası olduğunu çeşitli dil ve tarih bilgileri artık bugün karşı koymadan kabul ediliyorlar.
Yaklaşık iki bin ile iki bin beş yüz yıl önce dokunmuş olan ve günümüze dek kökeni ancak kestirilebilen ya da tarihin karanlıklarından kaldığı söylenilen bu yün halının bugünkü iyi durumunu bazı güzel rastlantılara borçludur. Örneğin; bölgenin iklim koşulları, doğanın doyumsuz insan tamahına karşı koynundakileri korurken neredeyse kıskançlık derecesine varan özeni ve kimi zaman toprak altındaki derinliği 6 ile 8, yüksekliği 20.  toprak üzerindeki en geniş çevre çapı da 250 metreyi bulabilen kurganların yapım tekniği gibi.
Berlin-Dohlem’deki “İslam Sanatı Müzesi”nden  Prof. Dr. Johanna Zick-Nissen’in “halıyı cam altından çıkarak boyutlarını, yapım tekniğini ve kalitesini yakından incelemiş, Gördes ilmiği kullanıldığını da ilmik soyarak saptamış tek bilgin” olduğunu bildirmişlerdi.
Pazırık halısının en ve boy konusundaki bilgiler birbirlerini tutmaktadır. Kimilerine göre ikişer metre ya da ikişer metreye yakın denilmekte, kimi 1,83m x 1,96m = 3,58m2 kimi de 1,83 x 2,00m = 3,66 m2 olarak belirtmektedir. Hatta 1,90 x 1,98m =3,76m2 ile 1,89m x 2,00m = 3,78m2’ den söz edenler bile vardır. Bu çelişik veriler, halıyı yerinde incelememiş yada inceleyememiş olmalarından kaynaklanmaktadır.
Müzenin yanıtına göre, halının 10 cm’lik eninden 120 çözgü teli (arış) ile 1 dm2’sinde de yaklaşık 3600 Türk-Gördes ilmiği bulunuyormuş. Yatay ilmik sıraları arasında yer yer 3, yer yer de 4 atkı (argaç) atılmış. O zaman 1 dm2’deki yaklaşık 3600 ilmekli yüksek kaliteyi basabilmesi için, atkı ipinin neredeyse dikiş ipliği gibi çok olması gerekmektedir. Rudenko’ya dayanan bir başka yazar da, kaliteyi, 1 dm2’de 4150 Türk ilmiğine yükseltiyor. Ancak yer yer 3, yer yer de 4 atkı atılmışsa 10 cm ende 120 çözgü teliyle bu kaliteyi başarmak olanaksızdır. Hatta ince yün Hereke ayarındaki 3600 ilmik/dm2’lik kalite bile kuşku götürür.
Çünkü, yatay ilmik sıraları arasına 3 ya da 4 atkı atılırsa, bu sıraların dikey eksen üzerindeki araları genişler, 10 cm yüksekliğe gerekli sayıda ilmik sırası yerleştirilemez, dolayısıyla da söz konusu kalite tutturulamaz.
Halının dış görünüşü, insanı, o halının yapım tekniği konusunda yanıltabiliyor. Ayrıca, Pazırık halısı gereğince ve yeterince incelenmemiş olabileceği gibi, bir halının kalitesi de başka amillerin büküm inceliği ile uygulanan ilmeğin türüne ve atılan atkının türü ile sayısına bağlıdır. Bu üç amilin elverdiği ancak belirli bir kalite gerçekleştirilebilir.
Halı, koyun yününden bükülmüş iplikle dokunmuştur. Çok ince ve iki defa bükülmüş, yan yana çok sık olarak sıralanmış çözgü iplerinden oluşan Pazırık halısının iskeletinin her çift teline bir sıra yalnız yün ilme yapılmıştır. Bundan sonra üç, dört sıra atkı ipi ilme sırasını izlemektedir. Bir santim (10 mm) genişliğe ortalama 12 çözgü isabet ederken bir santim bir santim yüksekliği de yaklaşık olarak 18 kadar atkı rastlanmaktadır. Herhangi bir halı dokunurken tezgah da yukarıdan aşağıya doğru gerilen çözgü iplikleri üzerine genellikle renkli yün ipliklerle iki türlü ilme atıldığını bildirir.
İslam Sanatı Tarihi uzmanı Kurt Erdmann 1964 yılındaki ölümüne kadar halı biliminin sayılı araştırmacı ve yazarlarından biriydi. Nitekim 1955 yılında yayınlanmış ve şimdiye değin beşinci baskısı yapılmış olan Der Orientalische Knüpfteppich –İlmikli Sarık Halısı- adlı kitabında Pazırık buluntusuna değinerek şöyle demektedir:
“Halı Türk ilmiğiyle dokunmuş, metrekaresinde de 360.000 ilmik bulunmuyormuş. Bu, söz konusu ilmik türünde sık rastlanmayacak bir kalitedir. Ancak soru, Pazırık buluntusunun gerçektende ilmikli bir çalışma olup olmadığı sorusudur.
 Yapılışları Pazırık buluntusunun yapılışından az sonraki bir zamana rastlayan halı benzeri dokumalar, Fustat-Eski Kahire’den çıkanlar da dahil, son yıllarda çeşitli kezler bulunmuştur. Önceleri hepsinin de ilmikli halı olduğu sanılıyordu. Ama, yakından incelendiklerinde, bunların ilmekli çalışma değil ve fakat (Noppen) dokunması oldukları anlaşıldı. Karar her ne denli halının özgünü ya da iyi hazırlanmış bir çizimi üzerinde verilebilirse de, her şey, durumun Pazırık buluntusunda da benzer bir durum olduğunu gösteriyor. Bu gibi sonradan yapılmış (Noppen) işlerinin ilmekli halıyla bir ilişkisi yoktur. Söz konusu işler özel bir dokuma türüdür. Bu tür dokumalarda atkı ipliği argaç, yalnızca çözgü teli arış arasından geçirilmekle kalmaz. Aynı zamanda çözgü üzerine yerleştirilmiş ince çubuklara da sarılır. Çubuklar çekilince (Noppen) oluşur ve bunlar ortalarından yarıldıklarında ilmekli halının havına benzer bir yüzey oluşur.
Pazırık halısı, halı yapımında bir başlangıcı değil,  çok uzun bir geçmişi olan ileri bir aşamayı belgeliyor. O aşamaya gelinceye kadar kim bilir neler yapılmıştır ve de, yapılmış olması gerekir. Aksi halde nice kuşaklar ürünü bir ustalık isteyen o görkem ve incelik başarılamazdı.
Halının kareye yaklaşık genel biçimine rağmen oldukça küçük orta olan, dikey bordürlerin yatay bordürlerden de geniş dokumaları sonucunda dikdörtgen biçimini almış ve eninde 4, boyunda 6 kare bulunan bir dama ya da satranç tahtası gibi 24 kareye bölünmüş her karenin içerisinde de haç ve çapraz biçimlerden oluşan, dolayısıyla da sekiz uçlu bir yıldızı andıran, geometrik ve belki de simgesel bir motif görülür.
Beş bordürden en genişi olan dışarıdaki bordürde, soldan sağa doğru, kimine binilmiş kimide sürülen 28 at ile biraz daha dar olan içerdeki ikinci bordürde de bu kez sağdan sola doğru atlana 24 geyik var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder